31 Temmuz 2015 Cuma

PAPATYA..

Papatya her zaman ki gibi güneşin doğuşu ile birlikte açmıştı gözlerini. Gördüğü kabusu unutmak için her gün yaptığı gibi mahalle halkını izlemeye başlamıştı. İşte Fırıncı Amca dönmüştü köşeden kaldırım taşlarını okşayan adımları ile fırınına gelip iyi dileklerle açmıştı fırınını. Her gün mahalle halkına en taze simit ve ekmekleri sunmak için herkesten önce güneşin eşsiz günaydını ile açardı dükkanını.

 Ardından Bakkal Amca görünmüştü mahallenin diğer ucundan. Herkes korkardı Bakkal Amcadan ama bir o kadar da severdi kendisini. Çok sert, katı ve delici bakışları vardı Bakkal Amcanın. Aslında pamuk gibi bir kalbi vardı ama dışarıya yansıtmayı kendine bir türlü yakıştıramazdı. Çocukların haylazlıklarına hep naralarıyla engel olurdu. Ama ardından yaşadığı pişmanlığı sadece Papatya görürdü.

Ve son olarak mahallenin Manavı açardı dükkanını. Her gün özenle parlatırdı meyvelerini ve sebzelerini. Bazen bonkörlüğü tutardı Manav Amcanın. Tüm çocuklara meyve dağıtırdı.

-"Gelin çocuklar gelin. Çok oynadınız,hak ettiniz bu meyveleri."derdi. Herkes Manav Amcanın cömertliğine hayran olurdu. Kimse bilmezdi çocukken yaşadığı yoksulluğu, çocukluğunu yaşayamayışını ve eziyeti.

Tüm bunların ardından mahalle sakinleri yavaş yavaş uyanmaya başlardı. Önce Ton Ton İsmail Amca uyanır, fırına ,kırk yıllık eşinin en sevdiği taze simitlerden almaya giderdi. İsmail Amca her sabah bunu kendine bir görev bilirdi. Çünkü eşi ne seviyorsa İsmail Amcada onu sevmeye çalışırdı. Bilirdi "Sevgi emekti, sabretmekti ve sırf sevdiğini mutlu etmek için onun sevdiği şeyleri sevmekti.".

Mahalle her sabah bu şekilde canlanırdı. Papatya her sabah tüm mahalleliyi izler ve insanların mutluluğu ile mutlu olur daha bir canlı açardı.

Ve işte Hayal Hanım geliyordu. Hayal Hanım Papatyanın ev sahibesiydi. Her sabah uyanır uyanmaz cam kenarına gelir, camı açar ve hem papatyaya güzel sözler söyler hem de güneşin sıcaklığı ile esen rüzgarın teninde oluşturduğu hoş esintinin tadını çıkarırdı. Hayal Hanım ismi gibi trilyonlarca hayale sahip biriydi. Her gün Papatyaya ayrı bir hayalini anlatırdı. Papatyada Hayal Hanımın hayalini kendi hayaliymişçesine kendi küçük dünyasında tekrar tekrar canlandırırdı. Taki Hayal Hanım başka bir hayalini anlatmaya başlayıncaya kadar.

Hayal Hanım pencerenin kenarına gelip camı açtı ve rüzgarın eşliğinde Papatyaya hayalini anlatmaya başladı.

-Bak bugünde çok güzel bir gün olacak. Biliyor musun Papatyam artık yeni bir eve taşınacağız. Orda daha güzel bir pencerenin önünde olacaksın ve güneşe daha çok merhaba deyip daha da canlanacaksın. Evimiz o kadar yüksek ki tam olarak apartmanın 12.katı. Papatya donup kalmıştı.Hayatı boyunca hiç o kadar yüksek bir yer hayal etmemişti. Şimdi ki evi sadece 2.kattaydı ve bu durumdan bile memnun değildi. Çünkü sevdalısından topraktan uzaktı. Peki taşınınca ne olacaktı. Papatya hüzünlenmeye başlamıştı. Hayal Hanım ise heyecanlı heyecanlı anlatmaya devam ediyordu. Evimiz o kadar büyük ki kocaman bir balkonu var. Tüm balkon senin olacak. Güneş tam karşında olacak ve uzun uzun sohbet edebileceksin. Hem orası daha sessiz olacak. Buradaki gibi her yerden çocuk sesleri gelmeyecek. Papatya artık dehşete kapılmıştı.

-Ne çocuk sesi olmayacak mı?  Hayal Hanım sanki Papatyanın sesini duyarcasına cevap verdi.

-Evet.Doğru duydun. Artık gürültü olmayacak.

Papatya  hala olanlara anlam veremiyordu. Bunları söyleyen gerçekten Hayal Hanım mıydı. Halbuki çocuk sesi Papatyayı hayata bağlayan, hayatta hala yaşamak için, güzel günler için bir umut olduğunu gösteren tek nedendi. Hayal Hanım yokken ona eşlik eden sadece çocukların hoş kahkahalarıydı. Onlar olmadan nasıl yaşardı. Papatya kara kara düşünmeye başladı. Tüm neşesi kaçmıştı.

Halbuki Hayal Hanım anlatmaya devam etti. Ama artık Papatya onu duymuyordu. Kendi  derdine düşmüştü. Hayal Hanım uzun uzun anlattıktan sonra kahvaltısını yaptı ve evden ayrıldı. Papatya için artık hiç bir şeyin anlamı kalmamıştı. HAyat okyanusunun mutsuzluk limanına demirlenmişti.

...

Günler geçiyor Hayal Hanım evini toplamaya başlamıştı. Tek tek tüm eşyalar ve anılar toplanıyordu artık. Ev gittikçe boşalıyordu. Hayal Hanım hepsini yeni evindeki mutlu günleri hayal ederek özenle toplarken Papatya ise o günleri düşündükçe daha bir soluyor ve yapraklarını döküyordu. Hayal Hanım bu duruma şaşırıyor ve bir anlam veremiyordu. Çünkü Papatyasına çok uzun zamandır bakıyordu ve hiç bir zaman solduğunu görmemişti. Papatya böyle zamanlarda hep aynı şeyleri söylüyor ama malesef Hayal Hanım kendisini duymuyordu.

...

Ve sonunda o gün geldi. Evin önüne eşyaları taşıyacak olan kamyon gelmişti bile. Hayal Hanım son kez eşyalarını kontrol ederken kapı çaldı. İçeriye Hayal Hanımın canından çok sevdiği kardeşi gelmişti. Tek tek toplanan eşyaları inceledi. Gözü son olarak Papatyada takılı kaldı. Şaşkınlığını saklayamadı. Papatyanın bu hali onu hem çok üzmüş hem de şaşırmasına neden olmuştu. Hayal Hanıma dönerek:

-Abla, bu Papatyaya ne oldu böyle. Tüm yaprakları solmuş, kurumuş. Etrafa güzellik saçan çiçeklerinden eser kalmamış. Ne yaptın ona böyle. dedi. Hayal Hanım ise Papatyaya hiç bir şey yapmadığını onun bakımını aksatmadığını anlatmaya çalışıyordu. Ama kardeşi anlam veremiyordu. O Papatya onlar için çok önemliydi ve artık neredeyse hiç bir değeri kalmamıştı. ,

Oturup düşünmeye başladılar. Artık eski haline gelemeyeceğini düşünüp atmaya karar verdiler. İki kardeş göz yaşları içinde Papatyaya bakarak hem anılarını hatırladı hem de Papatyayı çöp konteynırına götürdü. Annelerinin bahçelerinde Papatyayı sevişi geldi akıllarına. Papatyaya yavrusuymuş gibi davranması, okşaması.. Annelerinden onlara kalan son yadigarda kuruyup gitmişti ve onları terk etmişti.

Aradan zaman geçti. Hayal Hanım yeni evine taşındı. Her şey yerli yerindeydi. Bir tek Papatyanın yeri boştu. Hayal Hanım Papatyanın neden kuruduğuna bir türlü anlam veremiyordu.Bir gece rüyasında annesini gördü. Elinde Papatyası vardı. Hem de en güzel haliyle.Hayal Hanım annesine özürler sunmaya başladı.

-Anneciğim, Papatyana çok iyi baktım. Onu hiç ihmal etmedim. Ama o kurudu gitti. Nedenini hiç anlayamadım. Hayal Hanım sürekli bu şekilde cümleler kuruyordu. Sonunda Annesi konuşmaya başladı.

-Hayalim, Canım Kızım. ben senin adını hep hayallerin olsun ve hep hayallerinin peşinden koş diye Hayal koydum. Sen hep adına yaraşır bir şekilde yaşadın. ama ben sana bir şeyi öğretmeyi unuttum. Hayal Hanım bu cümleler karşısında  şaşırmıştı. Çünkü Annesinin ona hayatı boyunca karşılaşacağı her şey için bir şey öğrettiğini düşünmüştü. Hayal Hanım bunları düşünmeye devam ederken annesi de konuşmasına devam etti.

-Hayattaki hangi canlıyla karşılaşırsan karşılaş, onları kendi çevrelerinden, anılarından koparma. Senin nasıl kendine özgü yeteneklerin, istekleri ve gereksinimlerin varsa o canlının da aynı şekilde istekli vardır. Sakın çevrendekileri sana göre değiştirmeye kalkma. Ben bu Papatyaya bahçemde bakıyordum. Çünkü onun sevdalıları toprak ve güneşti. Sense onu bir saksıya aldın. Papatya önceleri hüzünlendi ama sevginle katlandı saksıya. Ardından kendi hayalini anlatmaya başladın ama Papatyayı dinlemedin. Onu artık hayattaki her şeyinden koparıyordu. Papatyada dayanamadı ve kurudu sonunda.Ve son olarak Hayalim sakın unutma "Yaşamdaki her şey sana göre şekillenmez şekillenemez. Sen doğanın kanunlarını bozamazsın  ve canlılara sadece kendi pencerenden bakamazsın..
Bu sözlerin ardından Hayal Hanım uyandı. Ve hayatına artık yepyeni bir sayfayla anne tavsiyesi ile devam etmeye karar verdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder