12 Ocak 2015 Pazartesi

Melodili Sözler..




Şarkılar...
Sözlerden ve melodilerden oluşan duygular..
İnsanları bazen hiç olmadık zamanlarda hiç olmadık yerlerde kendi zaman dilimlerine hapsetme yeteneği olan tek sözler belki de şarkı sözleridir ya da melodileri.. Belki de onları anlamlı yapan hem melodi hem de sözlerdir...
Bazen isteksiz olarak bi şarkı da takılı kalırsınız.. Defalarca, saatlerce hatta bazen daha da uzun bi zaman sürekli aynı şarkıyı dinler durursunuz.. Bi süre sonra artık farkına bile varmazsınız şarkının bağımlısı olduğunuzu.. Evet doğru okudunuz şarkılara da vardır bağımlılık..
Bu belki de insanların duygularına kendini fazla kaptırmasındandır.. Belki de değil..

Bi arkadaşım bana "Mutlu İnsanlar MELODİYE Mutsuz İnsanlar ise SÖZLERE" dikkat edermiş dedi.. Acaba ne kadar doğru bilinmez ama ben şarkıların sözlrine dikkat edenlerdenim.. Ama mutluyum da :) Burdaki bi çelişki mi acaba..?Bilinmez tabiki de..

Ama bilinen tek gerçek şudur bence :
- Şarkılar insanları bazen en mutlu oldukları andan depresyonun en karanlık dipine sokar bazen de depresyonun en diplerinde dolaşırken dünyanın en güzel yerinde dünyanın en güzel manzaralarını izler bi hale getirir..

Yani kısacası onlarda bizler gibidir.. 
Bİ ÖYLE Bİ BÖYLE :)

1 Ocak 2015 Perşembe

Noel Baba Garantili Mutlu Bir Yıl Daha :)

Bakın 2015 geldi ne mutlu değil mi..?

Şimdi insanlar evlerinde, caddelerde ya da barlar da geçen yılı silip yeni bir yıla giriyor öyle mi..?

Peki geçen yıl neydi bu yıl ne..? Aradan geçen 1 saniye sadece ama sadece bir saniye tam olarak 365 gün 6 saat olan bir zaman dilimini tamamen arkada mı bıraktı ya da bize her gününün her saatinin  mutlu, huzurlu ve sevgi dolu olduğu yeni bir 365 gün ve 6 saatlik bir zaman diliminin garantisini mi veriyor..?

Bence hayır hem de en kocamanından bi HAYIR..!  İnsanlar şu an sadece kendilerini kandırıyor. "Yaşadığım her şey silindi ve bana yeni temiz bir sayfa verildi." Bu şu anda neredeyse dünyanın yarısından fazlasının kulağında çınlıyor.. İnsanlar attıkları her sevinç çığlığında, söyledikleri her bir yeni yıl sözünde aslında sadece kendilerini kandırıyor..

Geçen her yıl her gün her dakika ve her saniye aslında halen insanların peşinde.. Ha ama bana katılmıyor olabilirsiniz bu konuda.. Belki şu an herhangi bir yerde benim az önce yazdığım şeylerden birini yapıyor olabilirsiniz.. Bu tabiki de hakkınız benim sizi yargılama gibi bir niyetim yok.. Sadece her yıl aynı olayların gerçekten geride kaldığına inanma konusunda problem yaşıyorum.. Belki de bendedir hata.. Belki de gerçekten aradan geçen sadece o 1 saniyede Noel Baba bana yepyeni, hatasız, her dakikasında mutluluk kahkahaları olan bir yılı tam olarak "1 Yıllık Garanti Belgesiyle" birlikte veriyordur.. Ve belki de ben şu an o fırsatımı kaçırmışımdır. Sırf saat 00:00'a son 10 saniye kala yeni yılı beklemedim ya da geri sayım yapmadım diye Noel Baba bana kızmıştır ve belki de 2015 benim en kötü yılım olacaktır..

Bakalım göreceğiz bunu.. :)

27 Aralık 2014 Cumartesi

ÖNYARGILAR ÜTOPYASI

Yargı...Sizce yargı nedir ya da ne olabilir..? Yargı aslında kendi düşünce ütopyalarımızda olmayan ve olmasını istemediğimiz her şeye karşı olan davranıştır.. Herkesin ayrı ütopyası vardır.. Bunlar hep en gerçekler olarak yer edinir hayatımızda.. Ama aslında adı üstünde "Ütopyalar Dünyası"dır burası hatta tam anlamıyla "Önyargılar Ütopyası"..

Hepimiz ütopyalarımızda yaşarız.. İsteriz ki her şey herkes benim ütopyama uygun olsun.. Ve gün gelir ütopyamıza en aykırı şeyle karşılarız.. İşte kaderimiz orda yön değiştirir bi nebze.. O an ne yaparsak napalım hayatımız boyunca silinmez hafızamızdan.. Hem bizim için hem de karşılaştığımız olay için her şey farklıdır aslında.. Devreye bakış açısı  girer..Sen kendi ütopyanda aykırı olan şeyi görmek istemezsin.. O an yapacağın şeylerden biridir aslında kaçmak.. Ama bir şeyi atlarsın acaba o olayla karşılaşan insanın ütopyasında ne ifade eder bu olay ya da nasıldır..?

İşte tam bu noktada Ütopyan seni durdurur ve konuşmaya başlar:
-Yok ya ne olursa olsun senin dünyanda buna yer yok. Sen böyle bir olayı anlamayı geç görmek bile istemezsin..
        İşte o an her şeyi düşünmen gerek aslında.. Bu kararı sen mi vermelisin yoksa senin yerine zaten karar veren bi "Önyargılar Ütopyan" mı var? Bazı insanlar zaten yıllar önce vermiştir kararını.. Hayata Önyargılar Ütopyalarının en derin zindanlarından bakarlar..Hatta denir ya hani "Bakmakla Görmek Aynı Şey Değildir." diye.. İşte o zindanlardan hayata bakanlar aslında görmüyorlardır.. Onlar için sadece siyah ve beyaz vardır.. Peki GRİ nerededir..? Biri hayatta hep keskin bi noktada mı durmalıdır.? Birinin hayatında yapmak istemediği şeyler yok mudur..? Yani o kişi ya tamamen siyah ya da tamamen beyaz mı olmak zorundadır..? İnsanlar zamanla Beyazlaşıp zamanla siyahlaşamaz mı..?

Bence bu mümkün hatta bana bu konuda yazmam için fikir veren ev arkadaşım Esra'da katılıyor bana.. İnsanlar bazen beyazken siyahlaşabilir.. Ya da tam tersi siyahken beyazlaşabilir.. Ve bu iki yolunda ortak noktası grileşmektir...

Ben hayatımda hep iki noktadan bakmaya çalıştım özellikle bazı saygı değer hocalarımdan bu konuda çok şey öğrendim ve hala da öğrenmeye devam ediyorum..

Size tavsiyem insanlara Önyargılar ütopyasından bakmayın.. Unutmayın hiçbirimiz tam olarak SiYAH ya da tam olarak BEYAZ değiliz..Hepimizin hayatında GRİLİKLER var.. Önce kendi "griliklerimizi görmeliyiz" daha sonra etrafımıza BAKMAMALI etrafımızı GÖRMELİYİZ..


24 Aralık 2014 Çarşamba

Stockholm'lu Hayatlar


İnsanlar her gün farklı anlar yaşar, farklı insanlarla karşılaşır. Ama hiçbirini umursamaz.. Ta ki biri gelip onun celladı olana kadar. O celladın gelişinden sonra mantık, akıl, düşünme hepsi kalkar ortadan..Sırf celladı korumak için yeri gelir arkadaşlar, kardeşler kırılır yeri gelir yalnızlığa mahkum olunur..

O "Cellat" ki parmağında oynatır kurbanını.. O cellat ki bir gelir bir gider kurbanının hayatından.. O cellat ki kurbanını rezil eder tüm dünyaya.. Ama kurban hastalıklıdır. Kapılmıştır "Stockholm"e.. Cellad'ı ona onca kötülük yapmıştır hatta gün gelecek canını alacaktır.. Kurban ise Celladın "Timsah Özürlerine" hep kanar. Onun için artık geçmiş kapanmıştır.. Çevresi yanlış Celladı doğrudur..

Ama hayat bu şekilde işlemez.. Tüm masallar mutlu sonla bitmez.. Kurban zaman zaman bunu fark eder. Ancak Celladın yaptığı hamleler ile kurban artık bi "Narsist" tir. Onun için önemli olan kendi ve Celladı ile olan hayatıdır. Çevresindeki mutsuz insanları, onun için dertlenip tasalanıp göz yaşı döken insanları fark etmez fark edemez belki de umursamaz onları.

Gün gelir Cellat son hamlesini yapar ve gider.. Bu böyledir.. Her oyunun bir kuralı vardır ve Cellat nerde ne zaman kurbanına son hamleyi yapacağını çok iyi bilir.. İşte o hamleden sonra kurban şaşkın, öfkeli ve hastalıklı bir şekilde yapayalnız kalır..

Artık hayatım bu hastalığa kapılmış insan demetleriyle dolu.. Her gün bi Sosyal Hizmet dersinde insanların ve çağımızın hastalığının varlığı da ortaya çıkıyor..

Tabi benim hayatımdaki Stockholm'lüler derslerdeki kadar ağır vakalar değil Allah'a şükür.. Basit eski sevgili ya da halen bırakılamayan şimdi ki sevgililer.. 

Ama ne olursa olsun bence bu hastalığın sonucu belli:
                                                                                        "Yalnızlık....!"