28 Ağustos 2015 Cuma

Şeytan mı, Melek mi yoksa Araf mı..?

Şeytan mı olmalı bu hayatta  yoksa melek mi..? Ya da, ya da aslında her insan biraz şeytan biraz melek mi..?

Hayatta herkes bir şeyleri sorgular. Bende bu soruyu sorguluyorum kendimi bildim bileli. Lakin halen bi cevap arıyorum kendi kendime. Tam bi karara varacakken hayat bana bi şey daha gösteriyor ve tam tersi düşünceler hücım ediyor beynime.. 

Tamam diyorum bu hayatta melek olmalı insan. Hayatın güzelliklerinin farkına bir tek melek olarak varılabilir. Bi tek melek olarak mutlu olunabilir. Sonra bi bakıyorum mutluluk yön değiştirmiş şeytanlar aleminde.

Aradan zaman geçiyor.. Bu defa şeytan olmalı hayatta diyorum.. Kötülüklerle mutlu olunuyor çünkü. Kötü insanlar hep daha mutlu oluyor. Ama tam o anda öyle bir şey oluyor ki her şey gene tepe taklak oluveriyor. Ve beynimin girdapları gene hata veriyor.

İnsan arafta kalıyor kısacası. Melek olsan sen kırılıyorsun Şeytan olsan sen kırıyorsun.. Lakin bi yerde gene mutsuz sen oluyorsun. Peki çözüm ne..? Ya da cevap hangisi..?Bu hayat hengisini tutuyor hangisini dışlıyor..?

Acaba taraf tutmamak mı gerek..? Yani biraz şeytan biraz melek mi olmak gerek..? Hayatın akışında melek olup zamanı geldiğinde şeytanlaşmak mı gerek..? Hayat bizi buna mı mecbur kılıyor yani.?

Peki buda iki yüzlülük kategorisine girmez mi bi nevi..Kendi çıkarların ön plana geldiğinde şeytanlaşmak etrafındakilere ve karakterine zarar verip leke sürmez mi yani..? Sonra arkana dönüp baktığında utanmaz mısın kendinden ve bıraktığın kirli lekelerden.. Geçmişi gerçekten geçmişte bırakıp her güne yeni bi sayfayla başlayabilir misin..? Ya da geçmişi her gün peşine takıp sürükler misin..?

İşte halen bu sorulara cevaplar arayan biriyim.. Her gün aynı sorularla hayata başlayıp her gün hangisi olduğumu yada hangisi olmam gerektiğini defalarca sorup bu yüzden hayatın akışına katılamayan ve sırf bu yüzden hayatta çok ama çok şey kaçıran biriyim.. Ve buda benim her gün geçmişime eklenip ertesi gün peşimden gelen geçmişimden sadece bi tanesi olmakta.. Kısacası ben buyum..

15 Ağustos 2015 Cumartesi

Uyulmayan Dersler..

O gün geçmişe dönmüştü Bilge Kişi. Kendine gelen küçük kızı ve sorduğu soruları tekrar tekrar canlandırmıştı kafasında..

-Mutluluk için gerçekten onu hak etmek mi gerek, diye sormuştu küçük kız. Önce susmak istedim küçük kızın hayal dünyasına kasırgaları bırakmamak için. Ama yapamadım. Gerçek dünyanın varlığını tanıması gerekiyordu küçük kızın. Ardından başladım anlatmaya mutluluğu..

-Mutluluk kendine bakınca aklından geçenlerdir aslında. Ama sen onları göremez, duyamaz hatta ve hatta anlayamazsın. Çünkü insan denen varlık mutluluğunun kendinde değil de hep başkalarında olduğunu sanır. Ona göre başkasının onun hakkında düşündükleri gerçekten önemlidir ve aslında önemli olanda kendin olmak değil karşı tarafın istediği olmaktır. 
Bu yüzden hep dış görünüşüne önem verir. Etrafında hep onu öven insanlar olsun ister. Her zaman o önde olsun hep en iyi kendi olsun ister. İstediğini de elde eder kendini mutlu zanneder. Aradan zaman geçer ve etrafındakiler birer birer onu terk eder. Hayatından çıkan her insan onun mutluluğuna bir darbe daha ekler. Ve bir bakar ki tek başına mutsuzluk deryalarında. Elinde avucunda kalan sahte bir kaç hatıra.
Halbuki gerçek mutluluğu çok yakınında. 

Küçük kız şaşırmıştı bu sözlerime.Anlam verebilmek için uzun uzun düşündü kendi içinde. Ardından gözlerimin içine baktı ve

-Ama ben hiç bir şey anlamadım Bilge Kişi. Ne yani şimdi mutlu olmak için insan yalnız mı olmalı. Yani tek başına mı yaşamalı. Kimseyi sevmemeli mi yanı..?

-Hayır hayır. Yanlış anladın beni.. Elbette hayatında arkadaşların, dostların olacak. ama sen mutluluğunu onlara bağlamayacaksın. Çünkü onar seni değiştirir, incitir, kırar, döker ve sen bunların hiç birini farketmezsin taki onlar hayatından çıkana kadar. Onlar hayatından çıktıktan sonra yaşadığın mutlulukların sahteliğini fark eder ve daha da mutsuzluğa sürüklenirsin.

-Peki o zaman ne yapmalıyım ben şimdi.

-Kendini sevmelisin önce. İçindeki kendini bulmalı ve onun isteklerine kulak vermelisin. Dış dünyanın istediğini değil gerçek senin istediğini yapmalısın. Evet bazen hata yaparsın kendinden nefret edersin. O zaman şunu unutma ki sen insansın kusursuz bir varlık değilsin. Kendini affetmelisin ve yeni bir başlangıç yapmalısın. Mutluluğu kovalama. Mutluluk kovalandıkça kaçar ve sen tüm ömrün boyunca kovalayan olursun. 
Ha hayatına giren insanları iyi analiz etmelisin. Çünkü bazıları sırf kendi mutlulukları için seni ezip geçer ve kendi hatalarını sana yükler. Ardından sadece baka kalırsın. Kabullenemedikleri hataları senin suçun olur ve sen kendini affetmeye çalıştıkça onlar kendi hatalarını yeniden gün yüzüne çıkarır.

...

...

Bilge Kişi saatlerce bu hatırayı canlandırdı kafasında.. Sonra birden irkilerek kendine geldi ve acı bir tebessüm oluştu dudaklarında. aklından geçen ise sadece tek cümleydi aslında:

      Keşke, keşke verdiğim dersi kendim dinleseydim zamanında...

31 Temmuz 2015 Cuma

PAPATYA..

Papatya her zaman ki gibi güneşin doğuşu ile birlikte açmıştı gözlerini. Gördüğü kabusu unutmak için her gün yaptığı gibi mahalle halkını izlemeye başlamıştı. İşte Fırıncı Amca dönmüştü köşeden kaldırım taşlarını okşayan adımları ile fırınına gelip iyi dileklerle açmıştı fırınını. Her gün mahalle halkına en taze simit ve ekmekleri sunmak için herkesten önce güneşin eşsiz günaydını ile açardı dükkanını.

 Ardından Bakkal Amca görünmüştü mahallenin diğer ucundan. Herkes korkardı Bakkal Amcadan ama bir o kadar da severdi kendisini. Çok sert, katı ve delici bakışları vardı Bakkal Amcanın. Aslında pamuk gibi bir kalbi vardı ama dışarıya yansıtmayı kendine bir türlü yakıştıramazdı. Çocukların haylazlıklarına hep naralarıyla engel olurdu. Ama ardından yaşadığı pişmanlığı sadece Papatya görürdü.

Ve son olarak mahallenin Manavı açardı dükkanını. Her gün özenle parlatırdı meyvelerini ve sebzelerini. Bazen bonkörlüğü tutardı Manav Amcanın. Tüm çocuklara meyve dağıtırdı.

-"Gelin çocuklar gelin. Çok oynadınız,hak ettiniz bu meyveleri."derdi. Herkes Manav Amcanın cömertliğine hayran olurdu. Kimse bilmezdi çocukken yaşadığı yoksulluğu, çocukluğunu yaşayamayışını ve eziyeti.

Tüm bunların ardından mahalle sakinleri yavaş yavaş uyanmaya başlardı. Önce Ton Ton İsmail Amca uyanır, fırına ,kırk yıllık eşinin en sevdiği taze simitlerden almaya giderdi. İsmail Amca her sabah bunu kendine bir görev bilirdi. Çünkü eşi ne seviyorsa İsmail Amcada onu sevmeye çalışırdı. Bilirdi "Sevgi emekti, sabretmekti ve sırf sevdiğini mutlu etmek için onun sevdiği şeyleri sevmekti.".

Mahalle her sabah bu şekilde canlanırdı. Papatya her sabah tüm mahalleliyi izler ve insanların mutluluğu ile mutlu olur daha bir canlı açardı.

Ve işte Hayal Hanım geliyordu. Hayal Hanım Papatyanın ev sahibesiydi. Her sabah uyanır uyanmaz cam kenarına gelir, camı açar ve hem papatyaya güzel sözler söyler hem de güneşin sıcaklığı ile esen rüzgarın teninde oluşturduğu hoş esintinin tadını çıkarırdı. Hayal Hanım ismi gibi trilyonlarca hayale sahip biriydi. Her gün Papatyaya ayrı bir hayalini anlatırdı. Papatyada Hayal Hanımın hayalini kendi hayaliymişçesine kendi küçük dünyasında tekrar tekrar canlandırırdı. Taki Hayal Hanım başka bir hayalini anlatmaya başlayıncaya kadar.

Hayal Hanım pencerenin kenarına gelip camı açtı ve rüzgarın eşliğinde Papatyaya hayalini anlatmaya başladı.

-Bak bugünde çok güzel bir gün olacak. Biliyor musun Papatyam artık yeni bir eve taşınacağız. Orda daha güzel bir pencerenin önünde olacaksın ve güneşe daha çok merhaba deyip daha da canlanacaksın. Evimiz o kadar yüksek ki tam olarak apartmanın 12.katı. Papatya donup kalmıştı.Hayatı boyunca hiç o kadar yüksek bir yer hayal etmemişti. Şimdi ki evi sadece 2.kattaydı ve bu durumdan bile memnun değildi. Çünkü sevdalısından topraktan uzaktı. Peki taşınınca ne olacaktı. Papatya hüzünlenmeye başlamıştı. Hayal Hanım ise heyecanlı heyecanlı anlatmaya devam ediyordu. Evimiz o kadar büyük ki kocaman bir balkonu var. Tüm balkon senin olacak. Güneş tam karşında olacak ve uzun uzun sohbet edebileceksin. Hem orası daha sessiz olacak. Buradaki gibi her yerden çocuk sesleri gelmeyecek. Papatya artık dehşete kapılmıştı.

-Ne çocuk sesi olmayacak mı?  Hayal Hanım sanki Papatyanın sesini duyarcasına cevap verdi.

-Evet.Doğru duydun. Artık gürültü olmayacak.

Papatya  hala olanlara anlam veremiyordu. Bunları söyleyen gerçekten Hayal Hanım mıydı. Halbuki çocuk sesi Papatyayı hayata bağlayan, hayatta hala yaşamak için, güzel günler için bir umut olduğunu gösteren tek nedendi. Hayal Hanım yokken ona eşlik eden sadece çocukların hoş kahkahalarıydı. Onlar olmadan nasıl yaşardı. Papatya kara kara düşünmeye başladı. Tüm neşesi kaçmıştı.

Halbuki Hayal Hanım anlatmaya devam etti. Ama artık Papatya onu duymuyordu. Kendi  derdine düşmüştü. Hayal Hanım uzun uzun anlattıktan sonra kahvaltısını yaptı ve evden ayrıldı. Papatya için artık hiç bir şeyin anlamı kalmamıştı. HAyat okyanusunun mutsuzluk limanına demirlenmişti.

...

Günler geçiyor Hayal Hanım evini toplamaya başlamıştı. Tek tek tüm eşyalar ve anılar toplanıyordu artık. Ev gittikçe boşalıyordu. Hayal Hanım hepsini yeni evindeki mutlu günleri hayal ederek özenle toplarken Papatya ise o günleri düşündükçe daha bir soluyor ve yapraklarını döküyordu. Hayal Hanım bu duruma şaşırıyor ve bir anlam veremiyordu. Çünkü Papatyasına çok uzun zamandır bakıyordu ve hiç bir zaman solduğunu görmemişti. Papatya böyle zamanlarda hep aynı şeyleri söylüyor ama malesef Hayal Hanım kendisini duymuyordu.

...

Ve sonunda o gün geldi. Evin önüne eşyaları taşıyacak olan kamyon gelmişti bile. Hayal Hanım son kez eşyalarını kontrol ederken kapı çaldı. İçeriye Hayal Hanımın canından çok sevdiği kardeşi gelmişti. Tek tek toplanan eşyaları inceledi. Gözü son olarak Papatyada takılı kaldı. Şaşkınlığını saklayamadı. Papatyanın bu hali onu hem çok üzmüş hem de şaşırmasına neden olmuştu. Hayal Hanıma dönerek:

-Abla, bu Papatyaya ne oldu böyle. Tüm yaprakları solmuş, kurumuş. Etrafa güzellik saçan çiçeklerinden eser kalmamış. Ne yaptın ona böyle. dedi. Hayal Hanım ise Papatyaya hiç bir şey yapmadığını onun bakımını aksatmadığını anlatmaya çalışıyordu. Ama kardeşi anlam veremiyordu. O Papatya onlar için çok önemliydi ve artık neredeyse hiç bir değeri kalmamıştı. ,

Oturup düşünmeye başladılar. Artık eski haline gelemeyeceğini düşünüp atmaya karar verdiler. İki kardeş göz yaşları içinde Papatyaya bakarak hem anılarını hatırladı hem de Papatyayı çöp konteynırına götürdü. Annelerinin bahçelerinde Papatyayı sevişi geldi akıllarına. Papatyaya yavrusuymuş gibi davranması, okşaması.. Annelerinden onlara kalan son yadigarda kuruyup gitmişti ve onları terk etmişti.

Aradan zaman geçti. Hayal Hanım yeni evine taşındı. Her şey yerli yerindeydi. Bir tek Papatyanın yeri boştu. Hayal Hanım Papatyanın neden kuruduğuna bir türlü anlam veremiyordu.Bir gece rüyasında annesini gördü. Elinde Papatyası vardı. Hem de en güzel haliyle.Hayal Hanım annesine özürler sunmaya başladı.

-Anneciğim, Papatyana çok iyi baktım. Onu hiç ihmal etmedim. Ama o kurudu gitti. Nedenini hiç anlayamadım. Hayal Hanım sürekli bu şekilde cümleler kuruyordu. Sonunda Annesi konuşmaya başladı.

-Hayalim, Canım Kızım. ben senin adını hep hayallerin olsun ve hep hayallerinin peşinden koş diye Hayal koydum. Sen hep adına yaraşır bir şekilde yaşadın. ama ben sana bir şeyi öğretmeyi unuttum. Hayal Hanım bu cümleler karşısında  şaşırmıştı. Çünkü Annesinin ona hayatı boyunca karşılaşacağı her şey için bir şey öğrettiğini düşünmüştü. Hayal Hanım bunları düşünmeye devam ederken annesi de konuşmasına devam etti.

-Hayattaki hangi canlıyla karşılaşırsan karşılaş, onları kendi çevrelerinden, anılarından koparma. Senin nasıl kendine özgü yeteneklerin, istekleri ve gereksinimlerin varsa o canlının da aynı şekilde istekli vardır. Sakın çevrendekileri sana göre değiştirmeye kalkma. Ben bu Papatyaya bahçemde bakıyordum. Çünkü onun sevdalıları toprak ve güneşti. Sense onu bir saksıya aldın. Papatya önceleri hüzünlendi ama sevginle katlandı saksıya. Ardından kendi hayalini anlatmaya başladın ama Papatyayı dinlemedin. Onu artık hayattaki her şeyinden koparıyordu. Papatyada dayanamadı ve kurudu sonunda.Ve son olarak Hayalim sakın unutma "Yaşamdaki her şey sana göre şekillenmez şekillenemez. Sen doğanın kanunlarını bozamazsın  ve canlılara sadece kendi pencerenden bakamazsın..
Bu sözlerin ardından Hayal Hanım uyandı. Ve hayatına artık yepyeni bir sayfayla anne tavsiyesi ile devam etmeye karar verdi.

28 Temmuz 2015 Salı

Asırlık Hayat..

Asırlık bi çınar ağacıydı. Yılların verdiği yorgunluklar her yıl ondan güzelliğini alıp götürmüştü. Artık eskisi gibi her ilkbaharda ona renk katıp her sonbaharda da onu her şey gibi terk eden yapraklarını dallarına konduramıyordu. Çünkü artık sevilmiyordu.


Önünden geçen her insan ona bi ucube misali bakıp artık kesilmesi gerektiğini çınar ağacı duymuyormuşcasına defalarca tekrar ediyordu. Kimse çınar ağacının derdini sormuyor ona yardım elini uzatmıyordu. Seneler önce gölgesinde dinlenen sonbaharda dökülen yapraklarının altında dans eden insanlar bile onun gerçek güzelliğini unutmuş ve ona sadece bi ağaç parçası muamelesi yapmaya başlamıştı..

Halbuki onun tek ihtiyacı sevgiydi, ilgiydi. Onu dinleyecek neden bu hale geldiğini soracak birileri. Oysa ki Çınar ağacı o kadar çok şey görüp o kadar çok şey yaşamıştı ki her insanın kalbine dokunabilir her insanın derdine deva olabilirdi.

Bazen  iki sevgilinin birbirlerine şiirler okumasına şahit olmuş bazense en şiddetli kavgaların arasında kalmıştı. Bazen yalnız bi insanın yalnızlığıyla dertlenmiş bazense en derin aşıkların baş harflerini bağrına kazımıştı.

Şimdi ise çirkin, işe yaramaz bir ağaç olarak görülüyordu. 

Ama onun inancı tamdı. Bir gün öyle biri gelecekti ki asırlardır gördüğü ve onu sevdiklerine inandığı onu kandıran diğer tüm insanların aksine onu gerçekten sevecekti. Buna inanıyordu. Evet artık eskisi gibi ilkbaharda renklenemiyor sonbaharda insanların hüzünlerini dökemiyordu. Ama birazcık sevgi görse eski haline dönecek ve herkese aslını gösterecekti. Her gün bu inançla güneşin doğuşunu izliyor ve her gün bu inaçla güneşin batışını seyrediyordu.

Ve bir gün evet bir gün bi yabancı sokuldu gövdesine. Çınar ağacı şaşkındı.. Senelerdir kimse ona bu şekilde yaklaşmamıştı. Sessizce yabancıyı izledi. Yabancı Çınar ağacını yavaş yavaş okşuyor ve tüm kabuklarının dokusunu hissediyordu. Çınar ağacı "Tamam" dedi işte o bekledğim gün geldi. Artık bu yabancının sevgisi beni iyileştirecek dedi. 

Yabancı uzun uzun izledi Çınar ağacını, Çınar ağacı da yabancıyı. Yabancı sessizce oturdu Çınar ağacının yamacına va başladı hayaller ülkesindeki yolculuğuna. Çınar ağacı da kendi hayaller diyarında. Çınar ağacı o kadar dalmıştı ki hayaller diyarına yabancıyı da ekleyiverdi bu hayaller rüzgarına. Yabancının kurduğu hayaller yüzünde tebessümler oluşturdukça Çınar ağacı daha da bi bağlandı yabancıya. Çünkü Çınar ağacına göre tebessümün nedeni yabancının kendine olan sevgisiydi aslında. Yabancı tebessüm etti Çınar ağacı daha da sokuldu yabancıya, Yabancı bidaha tebessüm etti Çınar ağacı kördüğüm oldu yabancının  yanında.Ve Yabancının yüzü Çınar ağacının hafızasına öyle bi kazındı ki kesip parçalasalar silinmezdi bidaha.

Yabancı son kez baktı asırlık Çınar ağacına ve gitti. Ama Çınar ağacı hiç üzülmedi. Çünkü kalbi safdı, temizdi, kötülükten nasibini almamıştı ve yabancının ertesi gün geleceğini tüm kalbiyle hissetmişti. Evet hissetmişti ama yanlış hissetmişti..

Ertesi gün oldu. Çınar ağacı güneşe teşekkürlerini iletip yabancıyı beklemeye başladı. Uzaklara daldı, hayaller kurup hayaller yıktı. En sonunda yabancı göründü uzaktan. Çınar ağacının kalbi duracak gibiydi tüm dalları tir tir titriyor yeniden yaprak açacakları günü bekliyorlardı. Yabancı yavaş yavaş yaklaştı Çınar ağacına.. Ama oda neydi. Yabancı ve yanında baltası. Evet evet baltası..Çınar ağacı o an anladı. 



"Dünyadaki tüm sevgiler birer çıkar çemberiydi ve Dünya denen gezegen sevgiyi hissetmekten o kadar acizdi..

Çünkü Dünyanın Kendisi İnsan Denen Saf Sevgiyi Bilmeyen Varlıkların Alemiydi"


8 Temmuz 2015 Çarşamba

"İnsan bazen bi defteri kapatıp diğerine geçebilmeli..

"İnsan bazen bi defteri kapatıp diğerine geçebilmeli..

Kapatılan defter ister yarım olsun isterse daha kapağı yeni açılmış olsun eğer acı vermeye başlamışsa insan zincirlerini kırıp kapatmalı o defteri en temiz sayfalarına en iyi belki de en kötü anılarını yazmadan kapatabilmeli..

İnsan açılan her defterin hayatında bir dönüm noktası olduğunu anlamalı.. Anlamalı ki defterin sayfaları öfkelerle kızgınlıklarla ve kırgınlıklarla dolmadan kapanabileceği en temiz halinde kapanabilsin.. Kapanabilsin ki hayatta yeni bir yola yeni bir çağa ulaşabilsin.. "

İşte tam da bu satırları yazıyordu kız hayatındaki en önemli kararlardan birini almak üzere iken. Hayatında daha yeni açtığı belki d daha açmak üzere olduğu defteri kapatma kararını aldığından beri zihni sürekli bu sesleri fısıldıyordu kulağına.. Günlerce düşündü, gecelerce çabaladı başka bir yol bulabilmek için. Lakin hayat çizgisini değiştirebileceği başka bir yol yoktu.. Hayatında olmasını istediği bazı şeyler için hayatında olan bazı şeylerden feragat etmek zorundaydı..Bunu biliyordu. Aynı anda sahip olamayacağı şeyler istiyor ve bunun için kendine fazlasıyla kızıyordu..

Hayatında mevcut olan şeyler alışkanlıktı artık onun için.. Hayatında olmasını istediği şeyler ise ona başta sadece bi hayalden ibaret geliyor ve onu alışkanlıklarına kördüğüm misali bağlıyordu..

Tam da bu düşünceler içerisinde iken hayatı birden değişmeye başladı.. Artık ufku eskisi gibi dar değildi. Artık denizler ötesini görebiliyordu.. Ve yapması gerekenin hayatındaki alışkanlıklar defterini kapatıp denizler ötesi için yepyeni bi defter açmak olduğunu en derininde hissediyordu..

Ardından yazmaya başladı delicesine anlamlı anlamsız, gerekli ya da gereksiz her şeyi yazmaya başladı.. Yazdıkça hayatındaki defteri kapatacak gücünün arttığını hissetti..

Ve son olarak "İnsan bazen bi defteri kapatıp diğerine geçebilmeli" cümlesini bir kalemde hayatına geçirip kendi miladını kendi belirledi..

19 Haziran 2015 Cuma

Zamansız Gelen..

Ansızın biri girer hayatına. Adı konmamış bir şey vardır arada. Zaman hesabı yapmadığın, ne konuştuğunun anlamı olmadığı bir evrene geçersin onunla. Her şey değişir birden hayatında. Onun varlığı ayrı bir güç verir sana. Sanki evrendeki tüm güçlükleri tek başına kaldırabilirmişsin gibi hissedersin. İçine sorsan söylemez sana ne olduğunu hep bi ikilemde bırakır seni.

Önce biliyorum ne olduğunu telaş etme endişeye gerek yok ki sadece AŞK bu der.

Ardından başlar endişeler yumağını bir bir sıralamaya. Hem de öyle bir sıralar ki ilk söylediği sözleri unutturur bir çırpıda.


  • Ya o sevmiyorsa seni
  • Ya başka birini seviyorsa
  • Bence git söyle hislerini ona
  • Yok ya nereye söylüyorsun sus aman sakın ha
  • Söylesen ne değişecek ki 
  • Ama bak sen acı çekiyorsun böyle olmuyor ki..
  • ...

İçin bu listeyi o kadar uzatır ki. Aynı anda trilyonlarca neden geçirir aklından. Ama kimse dikkat etmez burdaki ayrıntıya . İçinin sana söyledikleri aklınadır aslında. Eğer aklına mantıklı gelirse kabul ettirir sana. Ama o kadar fazla ayrıntıya bakar ki karşındaki en mükemmel insanda olsa kusurlar listesini sıralar bi anda. 

Mesela tamam iyi insan ama anlaşamazsınız ki siz der. Bırak ya olmaz yani onunla kesinlikle olmaz cümleleri sıralanır ardı ardına.

O kadar boğar ki seni bu düşünceler kaçırırsın onca güzelliği bu arada. Mantık bazen yanıltır insanı bu dünyada..
Bu yüzden bi denge kurmalı insan iç dünyasında.. Bir tarafta akıl bir tarafta duygu olmalı.. Olmalı ki yaşanılan her şey daha bir anlam bulmalı insanın dünyasında..

18 Haziran 2015 Perşembe

Son..


Yaşayacağı son gündü..Bundan habersizce en güzel merhabasını sundu yeni güne..Tavanındaki lekeleri ilk defa takılmadı gözüne.. Günün ilk ışıklarını izledi penceresinin önünde..

Aslında hemen hemen her gün yaptığı eylemlerdi her biride.. Ve bir şey daha var dı yaptığı hayatının her gününde.. "Her gece kapı önüne o gün yapmadığı ve ertelediği pişmanlıklar girdabına güç katacak bir pişmanlık daha eklemek".. 

Yaşıyordu hayatını sürekli sonsuzluk evrenine sahipmişcesine.. Her gün gününe en güzel şekilde başlayıp bitiriyordu en mükemmel şekilde KENDİNCE..

Her gün kendisine bir ertelenmişlik daha ekliyordu..Üstelik sadece kendine de değil..Yaşadığı kentin her sokağına her caddesine hatta  adım attığı her yere.. 

Etrafına sorsanız düşünmez kimse bu şekilde.. Ama biliyor kendi tüm gerçeği içten içe.. O kadar korkak ki sıra hayallerine gelince.. Yapmak isteyipte cesaret edemediği o kadar çok dönüm noktası var ki kapı önünde.. Ne gitmek istediği yerlere gidebildi bu güne kadar ne de sevdğini söyleyebildi senelerdir sevdiği biriciğine..

Ama bugün başka onun için bugün kararlı kendince.. Bugün gidip söyleyecek her şeyi biriciğine..Ardından hayallerini bir bir gerçekleştirecek bir bir ve katacak hepsini hayatının en güzel köşesine..

Lakin atladı kaderin planını tüm bu planlarının içinde..Artık kalmadı ki zamanı bunları gerçekleştirebilse..Bu gün son durak son zaman son liman onun için..

"Artık gelmeyecek ne yeni bir zaman ne de yeni bir liman Ne Kadar Beklese de.."