30 Aralık 2015 Çarşamba

Tarafsız Taraflar..

"Ben dedi içlerinden birisi: Dünyadaki en başarılı insanım.. Öyle bir buluşum var ki herkes tarafından tanınırım.. Evet evet herkes beni tanır.. Beni tanıdıklarını bilmeseler bile aslında benim adımı bilirler yani beni bilirler..

Sıra bir diğerine gelmişti. Sen dedi. Evet evet sen, Sen dünyadaki en kötü en beceriksiz insansın.. Karşısındaki çok şaşırmıştı.. Duraksadı bi an bakakaldı herkesin içerisinde bunları duymak hayatında beklediği en son şeydi.. Ve devam etti diğeri sözlerine.. Sen aslında hayattaki en başarısız insansın.. 

Herkes donakalmış tek çıt dahi çıkaramamıştı..

Araya biri girdi ve sözü kendi lügatına aldı.. Sen dedi.. Aldırma diğerine aslında çok başarılı birisin ve buluşun bizim çok yararımıza oldu.. İnsanlar allak bullak olmuştu.. Kime inanacaklar ya da neye göre değerlendireceklerdi.. Beklediler beklediler ve kimse söze giremedi.".

Dünyada böyle aslında herkes iyi ya da kötü birşeyler yazıyor, çiziyor, düşünüyor ya da yapıyor.. Kendince mükemmel aslında yaptıkları çizdikleri yada her neyse işte.. Peki diğerleri için nerde onun yaptıkları.. Diğerlerinin hayatına yarar mı sağlıyor yoksa zarar mı?

Nasıl bulunur bu..? Kime sorulur..? Kimin cevabına inanılır.. ?

Ha derseniz ki ben sadece kendi düşünceme bakarım diğerlerinden banane.. Tabi olabilir buda bi ihtimal sonuçta.. Peki ötesi.. ???

Ha pardon ama sizin için bunun da önemi yoktu değil mi..?

18 Aralık 2015 Cuma

Dört Yıl İşte.. :(



Gelimli gidimli dünya işte nerden nereye.. Dört yıl önce neredeydik dört yıl sonra nerede..Hayatımızdan kimler geldi kimler geçti bu senelerde.. Yeni dostluklar yeni kardeşlikler kuruldu belki de..

Hayatı öğrendik aslında burda biz.. Hem beraber yürümeyi öğrendik dostlarla hem de beraber ağlamayı.. Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi kırdık bazen birbirimizi paramparça ettik hem de.. Sonra geçmişe sünger çektik maziye gömercesine..

Bazen iyi ki dedik küçücük bi ana bazense keşkeleri sıraladık ardı ardınca.. Ama dört yılı beraber geçirdik iyisiyle kötüsüyle.. Aynı düşünceleri paylaşmasakta aynı sınıfı paylaştık birbirimizle... İyi ya da kötü herkesin hakkı geçti birbirine.. 

Bazılarıyla kardeş olduk bazılarıyla ise selamlaşmadık bile belki de.. Ama gene de yer ettik birbirimizde.. Dönüp arkaya baktığımızda hatırlayacağız herkesi bi şekilde.. 

Ben çok şey öğrendim bu dört senede şimdi ise yolun sonu geldi işte.. Herkes ayrı memleketlere ayrı yerlere gidecek.. Sanki bu dört sene dört günmüş gibicesine.. Belki iyi anacaklar bizi belki de kötü bilinmez mechulde.. 

Ama ben hep iyi anacağımız herkesi her hatırayı geçmişimde.. Vee ulaşmaya çalışacağım hep kopmamak için bu günlerden bi şekilde...

19 Kasım 2015 Perşembe

Zavallı Dünya mı Acaba..?

Dünya aynı mı ki her insanın her zaman aynı olması bekleniyor.. Var olduğu günden bugüne milyonlarca, milyarlarca hatta sonsuza doğru insan gören bu dünya aynı mı..?

Her insanın kahrını çeken, her insanın kahkalarını dinleyen en alt yapısına kadar her şeyi hisseden şu koca dünya bile yorulmuşken artık her insandan aynı enerjiyi aynı şeyleri beklemek ne kadar doğru ki..

İnsan bu sonuçta.. Dünya kadar olmasa da hatta onun yanında devede kulakta kalsa her insanda başka insanların kahrını çekip kahkalarını dinliyor.. Her gün farklı farklı senaryolar dinleyip gerçeği kavramaya çalışıyor.. Aklı karışıyor.. Hissettiği mi doğru yoksa ona söylenen mi..? Kafa karışık, duygu karışık, hayal dünyasının sınırlarını aşındırıyor her şey.. Peki nasıl durur bu sistem..?

İnsan pes edemez mi yani..? İşinden istifa etme hakkı, evladını reddetme hakkı dahi varken burada pes edemez mi.. İstemediği bir şeyi neden yapmak zorunda olsun ki..?

İnanç kavramını reddedip ateist olabiliyorken, devleti reddedip anarşist olabiliyorken insanları reddedip neden farklı bir aktör olamıyor ki..? Her konuda her türlü yol varken burada yok mu bir yol..?

Galiba yok. Her gün karşılaşıp konuştuğumuz insanlarla hayal kapılarımız aşınıp duracak.. Taki taki o gün gelene kadar..

İşte o gün hayal dünyası insanın görmek istediğinin yanında yapıpta görmediklerini de görecek.. Görecek ki ancak anlayacak
                       
                                           
                                       "Bu Dünyanın Aslında Kendi Olduğunu"..

14 Kasım 2015 Cumartesi

Kendimiz miyiz Gerçekten..


Hepimiz ayrı dünyalarda ayrı koşuşturmacalar içerisindeyiz.. Peki dönüp hiç kendimize bakıyor muyuz ya da çevremize..? Vaktimiz yok değil mi..? Hayatta her şeye ayıracak vaktimiz var ama kendimize ve bize değer verenlere ayıracak vaktimiz yok..Çünkü bize göre daha önemli işlerimiz var.. Nereye kadar peki..? Yarın, bi hafta sonra bi yıl sonra ya da daha da uzun bi süre sonra.. 

Sanki zamanı sonsuza kadar satın almışızcasına değerli olan ne varsa değersizleştiriyoruz.. Dünyaya geliş amacımızı unutup evrende bi hiç olduğumuzu zaten bilmeyip kendimizi her şeyin hakimi sanıyoruz.. Evet dünya bizim için var. Yapacağız tabikide her şeyi yoksa neden geldik ki dünyaya değil mi..?

Dünyaya gerçekten dünyada var olan her şeyi dibine kadar yaşamak için mi geldik..? Hem en dibe en rezile batıp hem de en güzele en değerliye ulaşmak için mi geldik..? Yoksa kendimizi bulmaya mı..?

Sahi kimiz biz aslında..? Kime göre ve neye göre biziz ya da ..? Gerçekten biliyor muyuz kendimizi karşımızdakileri merak edip araştırdığımız kadar.. Gerçekten yaşıyor muyuz yaşamamız gerekenleri ya da sadece bizim hatamızla olanlar ve olacaklar.. Dönüp kendimize bakmadığımız gelip geçici olduğumuzu bilmediğimiz için mi korkuyoruz bilinmezlikten.. Bu yüzden mi her şeyi, herkesi, her yeri öğrenmek istiyoruz.. 

Kendimizi öğrenmeden karşımızdakini öğrenmenin ne faydası var ki. Kendimizi anlamadan karşımızdakini yargılamak adil mi ki hiç akla gelmeyen yargılamalar yapıyoruz.. Kimin ikinci yüzünü biliyoruz ki.. Kime tamamen güvenip ikinci yüzümüzü gösteriyoruz.. Kime koşulsuzca kendimizi emanet edebiliyoruz..

Kendimizi bile bilmezken herkes sadece herkestir kendi hayatımızda.. Ama atlanılan bi nokta var burda..

Sen nasılsan karşındakide sendir aslında..

7 Ekim 2015 Çarşamba

ÖZGÜRLÜĞE...

Köleymişim aslında yıllardır.. Vicdanımın,iç sesimin belki de insanlara olan bakış açımın kölesi.. Ama ne olursa olsun köleymişim..

Hep insanların iyiliği hep onların mutluluğu öncelikti hayatımda.. Sonra tam da hayatımın merkezini oluşturan bu felsefeye uyan bir bölüme geldim üniversitede “Sosyal Hizmet bölümüne”.. Üniversitenin bu duygumu daha da harlaması gerekti değil mi..? Öyle olmadı ama.. Üniversite hayatım tam anlamıyla tüm bu duygu  sarmalımı paramparça etti.. Hayat felsefemin tam aksi yönde ilerletti beni.. Neden mi..?

Çünkü ben üniversitede öğrendim insanların aslında ırklarına inançlarına ne kadar körü körü bağlı olup “Kendilerinden Olmayanı” nasıl dışladıklarını..

Çünkü ben üniversitede gördüm ilk defa  birinin dış görünüşünün ne kadar önemli olduğunu ve insanlar için türbanın ne kadar korkutucu olduğunu.. Ki merak ediyorum aslında beni ilk kez görenler eğer açık görse idi ne değişecekti. Bende ne eksilecekdi ya da ne fazlalaşacaktı..

Çünkü ben üniversitede gördüm sen insanlara ne verirsen ver hep daha fazlasını isterler senden..

 Önemli olan senin onlara verdiğin değer değildir.. Önemli olan senin onlara istediklerinden ne kadar  fazla verdiğindir.

Çünkü ben üniversitede öğrendim “Yok ya asla yapmaz” dediğin insanların tam olarak da yapmaz dediğini fazlası ile nasıl yaptığını..

Şimdi diyeceksiniz ki hiç mi iyi,güzel bir şey öğrenmedin..Tabi ki de öğrendim..

Gerçek bir dost bulduğunda saatlerce deniz kenarında konuşmadan oturmanın aslında milyonlarca kelimeye bedel olduğunu öğrendim..

Kardeş kavramını biyolojik tanımından çıkarabilen kişilerin varlığını öğrendim..
Sen “ İyiyim” dediğinde bile aslında “İyi değilim sana ihtiyacım var” cümlesini ta derinlerinden hisseden ve senin için senden fazla uğraşan kişilerin olabileceğini öğrendim..

Yani kısacası aslında hem çok şey kaybettim hem de çok şey kazandım.. Kaybettiklerim bana aslında hayatımda ne kadar fazla olduklarını kazandıklarım ise hayatımda olmalarına ne kadar ihtiyacım olduğunu gösterdi.. Ve iyi ki de gösterdiler..

Ben artık bir köle değilim.. Özgürlüğüm kendi avuçlarımda artık..Artık insanların kendi hatalarının bedelini ödemesi gerektiğini ve ben ne yaparsam yapayım değişmeyeceklerini öğrendim.. Bu yüzden vazgeçtim onlardan..  İnsanların yüklerini yüklenmiyorum artık.. Biliyorum ki hep benden daha fazlasını isteyecekler.. Hatta gün gelecek yüklerinin sorumlusu olarak beni tutacaklar..

Vee artık insanların “Şöyle yaparsam ne derler” ya da “Şunu dersem kırılırlar mı” gibi tepkilerini merak etmiyorum.. Artık kendi hayatımın merkezinde kendim varım ve artık sadece düşünmem gerekenleri düşüneceğim..Kısacası:

                  Ne bi eksik ne de bi fazlasını sadece yeteri kadarını..

28 Ağustos 2015 Cuma

Şeytan mı, Melek mi yoksa Araf mı..?

Şeytan mı olmalı bu hayatta  yoksa melek mi..? Ya da, ya da aslında her insan biraz şeytan biraz melek mi..?

Hayatta herkes bir şeyleri sorgular. Bende bu soruyu sorguluyorum kendimi bildim bileli. Lakin halen bi cevap arıyorum kendi kendime. Tam bi karara varacakken hayat bana bi şey daha gösteriyor ve tam tersi düşünceler hücım ediyor beynime.. 

Tamam diyorum bu hayatta melek olmalı insan. Hayatın güzelliklerinin farkına bir tek melek olarak varılabilir. Bi tek melek olarak mutlu olunabilir. Sonra bi bakıyorum mutluluk yön değiştirmiş şeytanlar aleminde.

Aradan zaman geçiyor.. Bu defa şeytan olmalı hayatta diyorum.. Kötülüklerle mutlu olunuyor çünkü. Kötü insanlar hep daha mutlu oluyor. Ama tam o anda öyle bir şey oluyor ki her şey gene tepe taklak oluveriyor. Ve beynimin girdapları gene hata veriyor.

İnsan arafta kalıyor kısacası. Melek olsan sen kırılıyorsun Şeytan olsan sen kırıyorsun.. Lakin bi yerde gene mutsuz sen oluyorsun. Peki çözüm ne..? Ya da cevap hangisi..?Bu hayat hengisini tutuyor hangisini dışlıyor..?

Acaba taraf tutmamak mı gerek..? Yani biraz şeytan biraz melek mi olmak gerek..? Hayatın akışında melek olup zamanı geldiğinde şeytanlaşmak mı gerek..? Hayat bizi buna mı mecbur kılıyor yani.?

Peki buda iki yüzlülük kategorisine girmez mi bi nevi..Kendi çıkarların ön plana geldiğinde şeytanlaşmak etrafındakilere ve karakterine zarar verip leke sürmez mi yani..? Sonra arkana dönüp baktığında utanmaz mısın kendinden ve bıraktığın kirli lekelerden.. Geçmişi gerçekten geçmişte bırakıp her güne yeni bi sayfayla başlayabilir misin..? Ya da geçmişi her gün peşine takıp sürükler misin..?

İşte halen bu sorulara cevaplar arayan biriyim.. Her gün aynı sorularla hayata başlayıp her gün hangisi olduğumu yada hangisi olmam gerektiğini defalarca sorup bu yüzden hayatın akışına katılamayan ve sırf bu yüzden hayatta çok ama çok şey kaçıran biriyim.. Ve buda benim her gün geçmişime eklenip ertesi gün peşimden gelen geçmişimden sadece bi tanesi olmakta.. Kısacası ben buyum..

15 Ağustos 2015 Cumartesi

Uyulmayan Dersler..

O gün geçmişe dönmüştü Bilge Kişi. Kendine gelen küçük kızı ve sorduğu soruları tekrar tekrar canlandırmıştı kafasında..

-Mutluluk için gerçekten onu hak etmek mi gerek, diye sormuştu küçük kız. Önce susmak istedim küçük kızın hayal dünyasına kasırgaları bırakmamak için. Ama yapamadım. Gerçek dünyanın varlığını tanıması gerekiyordu küçük kızın. Ardından başladım anlatmaya mutluluğu..

-Mutluluk kendine bakınca aklından geçenlerdir aslında. Ama sen onları göremez, duyamaz hatta ve hatta anlayamazsın. Çünkü insan denen varlık mutluluğunun kendinde değil de hep başkalarında olduğunu sanır. Ona göre başkasının onun hakkında düşündükleri gerçekten önemlidir ve aslında önemli olanda kendin olmak değil karşı tarafın istediği olmaktır. 
Bu yüzden hep dış görünüşüne önem verir. Etrafında hep onu öven insanlar olsun ister. Her zaman o önde olsun hep en iyi kendi olsun ister. İstediğini de elde eder kendini mutlu zanneder. Aradan zaman geçer ve etrafındakiler birer birer onu terk eder. Hayatından çıkan her insan onun mutluluğuna bir darbe daha ekler. Ve bir bakar ki tek başına mutsuzluk deryalarında. Elinde avucunda kalan sahte bir kaç hatıra.
Halbuki gerçek mutluluğu çok yakınında. 

Küçük kız şaşırmıştı bu sözlerime.Anlam verebilmek için uzun uzun düşündü kendi içinde. Ardından gözlerimin içine baktı ve

-Ama ben hiç bir şey anlamadım Bilge Kişi. Ne yani şimdi mutlu olmak için insan yalnız mı olmalı. Yani tek başına mı yaşamalı. Kimseyi sevmemeli mi yanı..?

-Hayır hayır. Yanlış anladın beni.. Elbette hayatında arkadaşların, dostların olacak. ama sen mutluluğunu onlara bağlamayacaksın. Çünkü onar seni değiştirir, incitir, kırar, döker ve sen bunların hiç birini farketmezsin taki onlar hayatından çıkana kadar. Onlar hayatından çıktıktan sonra yaşadığın mutlulukların sahteliğini fark eder ve daha da mutsuzluğa sürüklenirsin.

-Peki o zaman ne yapmalıyım ben şimdi.

-Kendini sevmelisin önce. İçindeki kendini bulmalı ve onun isteklerine kulak vermelisin. Dış dünyanın istediğini değil gerçek senin istediğini yapmalısın. Evet bazen hata yaparsın kendinden nefret edersin. O zaman şunu unutma ki sen insansın kusursuz bir varlık değilsin. Kendini affetmelisin ve yeni bir başlangıç yapmalısın. Mutluluğu kovalama. Mutluluk kovalandıkça kaçar ve sen tüm ömrün boyunca kovalayan olursun. 
Ha hayatına giren insanları iyi analiz etmelisin. Çünkü bazıları sırf kendi mutlulukları için seni ezip geçer ve kendi hatalarını sana yükler. Ardından sadece baka kalırsın. Kabullenemedikleri hataları senin suçun olur ve sen kendini affetmeye çalıştıkça onlar kendi hatalarını yeniden gün yüzüne çıkarır.

...

...

Bilge Kişi saatlerce bu hatırayı canlandırdı kafasında.. Sonra birden irkilerek kendine geldi ve acı bir tebessüm oluştu dudaklarında. aklından geçen ise sadece tek cümleydi aslında:

      Keşke, keşke verdiğim dersi kendim dinleseydim zamanında...